-
Türkiye’de Eğitim Gören Gazzeli Üniversite Öğrenci
Gazze’de 40 bin kişinin katledilmesi, 100 bin kişinin yaralanması ile bebek, çocuk, kadın, yaşlı, engelli, genç demeden bir soykırım yapılmıştır.
30.08.2024 Detay -
Kurban Bağışı 2024 | Bizi bekleyenler var
18 yıldır ülkemizde ve dünyanın birçok noktasında gerçekleştirdiğimiz kurban kesim ve dağıtım organizasyonları ile milyonlarca ihtiyaç sahibi kardeşimize kurban paylarını ulaştırdı
12.05.2024 Detay -
İyiliği paylaştık, bereketi yayıldı
Ayların sultanı Ramazan ayı tüm bereketiyle geldi ve gitti.
30.04.2024 Detay
2.Etap Evler de Teslim Edildi
Zalim Myanmar devletinin zulmünden hayatlarını kurtaran Arakanlı Müslümanların, Bangladeş’teki kamplarda zor şartlar altında yaşam mücadelesi devam ediyor.
Yaklaşık 8 yıldır aralıksız insani yardım faaliyetlerinin devam ettiği Bangladeş’te, Arakanlı Müslümanlara yönelik çalışmalar hız kesmeden devam etmektedir.
Arakan Evim Projesi
Kamplarda zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren insanlara, başlarını sokabilecekleri, yazın kızgın güneşten, kışın ise muson yağmurlarından onları koruyacak olan Bambu Evlerin 2.etabı teslim edildi.
Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Mutlu ve Yardımeli emektarı Hasan Değirmenci, bizzat kamplara giderek, çalışmaları yerinde müşahede etmişler ve evleri hak sahibi ailelere teslim etmişlerdir.
Bangladeş ve Arakan kamplarındaki insanlık dramını, Yardımeli çalışmalarını ve izlenimlerini Hasan Değirmenci’nin kaleminden okuyalım :
ARAKAN NOTLARI (1)
Bu seferki yolculuğumuz uzaklara, Orta Asya’nın en gariban ve kalabalık ülkelerinden Bangaldeş’e. İstanbul’dan Katar/Doha aktarmalı olarak yaklaşık 10 saatlik bir yolculuktan sonra Bangaldeş’e (Dakka) indik. Yerel saatle gece 03.00 idi. Derneğimizin partner kuruluşunun ofisine geçtik. Ertesi gün 10.00’da yaklaşık 70 kişinin yer aldığı küçük bir uçakla Dakka’dan 1 saatlik uzaklıktaki Cox’s Pazar bölgesine indik.
Biraz istirahat ettikten sonra o günü değerlendirmek adına şehre bir buçuk saat uzaklıkta bulunan Yardımeli Derneği’mizin yaptırdığı bin kişilik kapasiteye sahip DarülHikme külliyemizi ziyaret ettik. Gittiğimiz her yerde yokluk ve yoksulluk vardı.
İnsanlar perişan bir şekilde hayatlarını idame ettiriyorlardı. Ancak tabiri caizse bu beni kesmemişti.
Aklımda hep Arakan kampı ve oradaki Arakanlılar vardı.
Ertesi gün gerekli izinler alındıktan sonra sabah erken saatte yola koyulduk. Yaklaşık iki saatlik yorucu bir yolculuktan sonra nihayet kamplara geldik.
Küçücük bir bölgeye sıkıştırılmış dünyanın en çok zulme uğrayan, en mazlum ve sahipsiz insanlarının yaşadığı topraklardayız.
Çok şaşırmıştım, burası uçsuz bucaksız, koca bir şehir gibiydi. İnsan kaynıyordu, engebeli bir arazi yapısı vardı. Bizim Karadeniz’e benziyordu, yol dışında düz yer yoktu.
Bambu ağaçtan yapılmış derme çatma evler birbirine yapışık ikiz gibiydi. Evlerden toprak hiç gözükmüyordu, hiç boş yer yoktu. Yaklaşık 1.5 milyon insan bu şartlarda yaşıyordu.
Onlara sahip çıkacak ne bir devletleri, ne ihtiyaç ve sıkıntılarını giderecek bir hükümetleri ne de hastalandıklarında gidebilecek bir hastaneleri vardı.
Ne çocukların oyun oynayabilecek bir alanı, ne de eğlenebilecek bir yeri, hiçbirinin kimliği bile yoktu. Vatandaş değildiler, yani adam yerine bile konmamışlardı.
Anlayacağınız burası büyük bir açık hava cezaeviydi.
Erkekler kendilerine göre yol kenarları boyunca küçük küçük barakadan dükkanlar kurup evlerine üç beş kuruş götürüp hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Sanki sinirleri alınmış gibi davranıyor, hiçbir şeye tepki vermiyorlardı. Çocuklar ise her zamanki gibi hiçbir şeyden habersiz kah gülerek, kah ağlayarak oyun oynuyorlardı.
Ne okula gitmek için giyecek önlükleri, ne de okuyup adam olmak, dünyayı tanımak için gidecek bir okulları vardı.
Onların hepsi geride kalmıştı. Kadınlar ise zulüm ve işkence görmüş, her yerde olduğu gibi başlarından geçenleri anlamaya çalışıyor, tüm hayatın yükünü taşıyorlardı.
Onun için ürkek, çekingen, utangaç idiler ve korku dolu gözlerle etrafı süzüyorlardı. Sanki yabancı gördükleri herkes onlara kötülük yapacakmış gibi davranıyorlardı.
Burası Myanmar’lı yani Arakan’lı Müslümanların yaşadığı yerdi.
Burası sadece Müslüman olduklarından dolayı Myanmar hükümetinin ve katil Budist rahiplerinin insanlık dışı işkence ve katliamlarından dolayı memleketlerini ve köylerini terk edip kaçabilen insanların toplandığı bir alandı.
Burası katliamlardan kurtulabilmek için çoluk çocuk demeden nehirleri aşıp ölümleri pahasına çamurlu yollardan geçerek toprakla ilk buluşup birleştikleri yerdi.
Burası ülkesi olmayan, zalim de olsa bir devleti olmayan, toprakları olmayan, kimlikleri ve hiçbir varlıkları olmayan insanların toplandığı bölgeydi.
Burası iki arada bir derede kalan, ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranan, ne Myanmarlı ne de Bangaldeşli olan, iki ülkenin reddettiği ve yok saydığı insanların toplandığı yer. Burası bir toplumun ne kadar zalim ve barbar, ne kadar çaresiz ve mazlum ve de bir ülkede ne kadar duyarsız ve ruhsuz olduğunun ispatlandığı yerdi.
Burası Aden körfezinde batan bir gemiden kurtulan müslüman tüccarlar tarafından İslam’la tanışmış ve tarihe Rohingyamüslümanları olarak geçen bir toplumun dünyanın gözü önünde soykırıma uğramasına ve yok edilmesine sessiz kalınan yerdi.
İşte burası hiçbir sahibi olmayan, hiç kimsenin sahip çıkmadığı, yaklaşık bir buçuk milyon mazlum ve mağdur insanın yaşamaya çalıştığı bir yerdi.
Onun için gelin bu insanlara sahip çıkalım, onlara Nakatullah (Allah’ın devesi) muamelesi yapmayalım. İnsanlık adına bu dramı durdurmak için elimizden ne geliyorsa yapalım, sıkıntılarını gidermeye çalışalım, boş verip neme lazım demeyelim, sorumlulukları paylaşıp gök kubbeye hoş bir sada bırakalım. Yoksa mı…?
Yorucu ve uzun yolculuklarla sona geldiğim bu seyahatte şaşkın, üzgün ve kızgındım.
Şaşkınım; çünkü milyonlarca Müslüman dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi soykırıma uğratılıyor, zulümle yerlerinden yurtlarından ediliyor ve kimsenin gıkı çıkmıyor, görmedim duymadım, bilmiyorum diyorlar.
Üzgünüm; çünkü yokluğun, yoksulluğun ve eğitimsizliğin olduğu bir yerde insanlara fazla bir şey veremiyor, gerçek değerleri ve kavramları öğretemiyorsunuz.
Geleneğin ve taassubun altında ezilip duruyorlar.
Kızgınım; çünkü egemen güçlerin oyuncağı olan, halkı Müslüman olan devletler kendi iktidarlarını koruma adına müslümanları birbirlerine kırdırıp her türlü kirli ve pis işlerin içine girerek Müslümanların akıllanmasını ve bilinçlenmesini engelliyor, onların modern köle olmasını sağlıyorlar.
Sonuç olarak, birey kendini değiştirmedikçe Allah o bireyi değiştirmez. Bir toplumda kendilerini değiştirmedikçe Allah’da o toplumu değiştirip dönüştürmez. Selam ve dua ile.
25/02/2020 / Bangladesh
Hasan Değirmenci